Okul Biter Der(t)s Bitmez
- – Okul bitince ne yapmayı düşünüyorsun?
- – Üff ne bileyim yaa… İçim sıkılıyor zaten.
- – Benimkiler bir an önce iş bulayım diye kafayı yiyorlar.
- – Haklılar kızım, iyi bir yer bulup kapağı bir attık mı kurtuluruz valla..
Konuşmalarından üniversite son sınıf öğrencileri olduğunu tahmin ettiğim iki genç arkadaşın metrobüs sohbetinden bir bölümü okudunuz az önce. Tanıdık geldi mi ya da ne kadar tanıdık geldi bilemiyorum ama üniversite sonrasında ne yapacağı kaygısı sanıyorum her Türk gencinin kanayan yarasıdır. Bütün ilkokul, ortaokul, lise yılları iyi bir üniversiteye ya da iyi bir bölüme girebilmeye odaklı akıp gittikten sonra hikâyenin orada bitmediğini kısa sürede anlayıverir yavrucak. Esas mesele üniversiteden sonra ne yapacağıdır. Şöyle iyi bir işe ya da devlete kapağı atıverirse işte mesele ancak o zaman çözülmüş olur onun naif gözlerinde. Hikâyenin orada da bitmediğini ona söylesek mi acaba?
Senelerdir pek çok sektörde onlarca farklı kuruma yetenek yönetimi ve insan potansiyelini geliştirme konusunda danışmanlık yapan, eğitimler ve koçluklar veren, binlerce insanla birebir çalışmış olan bir ablaları olarak hikâyenin orada yepyeni bir boyut kazandığını söylesem… Kurumların artık teknik bilgi ve becerilerle ya da diplomalardaki okul isimleriyle pek de ilgilenmediklerini ve buradan geleceğe, giderek bu özelliklerin işveren gözünde değerinin azalacağını söylesem… Aradıkları en temel özelliklerin aslında temel toplumsal terbiyeden gelen (maalesef günümüzde çeşitli nedenlerle pek de gelemeyen) insani özellikler ya da İK cıların diliyle “yetkinlikler” olduğunu söylesem… Artık tevazuun, balon özgüvenden, açık fikirliliğin, dominantlıktan, öğrenme isteğinin ve merakın, teknik bilgi ve donanımdan, insana saygının, hunhar rekabetten, işbirliğinin ve birlikte başarmanın, yıldız olmaktan, sebatlı ve planlı olmanın çok zeki olmaktan daha çok değer gördüğünü söylesem… Liderliğin ve liderlik vasıflarının yepyeni tanımlarının olduğunu ve “hizmetkar liderlik” diye yeni bir liderlik yaklaşımının giderek daha da parladığını söylesem… Özür dileyebilmenin hiç hata yapmamaktan daha kıymetli olduğunu ve hataların öğrenime dönüşebildiğinde kusursuzluğun hayal edemeyeceği ufuklara eriştirebileceğini söylesem… Farklı düşünüş, inanış, yaşayış ve ifade tarzlarına karşı açık ve esnek olmanın, sürekli ve gittikçe de daha hızla değişen dünyaya uyumlanabilme becerisi geliştirmenin en kritik unsuru olduğunu söylesem… Prensip sahibi olmakla katı zihinsel kalıplara sahip olmanın aynı şey olmadığını, bilgelik ile bilgiçlik arasında ince ama derin bir çizginin olduğunu söylesem… Açık sözlü ve net olmanın dangalaklık olmadığını, her ortamda ve her durumda düşündüğünü filtresizce ifade etmenin dürüstlüğün değil sosyal zekânın gelişmemişliğinin bir göstergesi olduğunu söylesem… “Bir gecede yaptım, hiç de ter dökmedim” diyenlerin aksine çalışkanlığın ve gayretin her devirde olduğu gibi bu devirde de geçer akçe olduğunu söylesem…
Acaba bütün bunları söylesem iş dünyasına hazırlanırken hangi özellikleri ön plana alacakları ve hangi özelliklerini geliştirmelerinin iyi olacağı konusunda bir fikir verir mi? Kendilerine bir de bu gözle bakmalarına yardımcı olur mu? Kişisel farkındalıklarını geliştirmelerinin bu yolda girmeleri gereken ilk kapı olduğunu aksi takdirde herhangi bir işe kapağı atmanın da ne yazık ki bu uzun yolda sadece bir garip durak olduğunu söylesem…
Sanem Ömürlü
Yorum yaz